Çiğdem Kokulu Hasret

Yağmur yağıyordu. Geleli beş gün olmuştu, sürekli yağıyordu. Bu şehre güneş doğmuyor mu diye geçirdi içinden telefon kulübesine giderken. Evden ilk ayrılışıydı, üniversitede istediği bölümü kazanmıştı, büyük emek vermişti doğrusu, ardından gurbet yolları. İlk ayrılış evden.. İlk hep zordur değil mi. İlk kelime, ilk adım, ilk hayalkırıklığı, ilk okul, ilk aşk, ilk aldatılış, ilk diye uzar değil mi? Sonrasında biliriz o duyguyu, hoşlanmasak da ilki kadar zor gelmez. 

Bir an düşündü, dört koca yıl geçecekti ortasından tren geçen bu şehirde. İlk defa o zaman iliklerine kadar hissetti " Denizi kız, kızı deniz kokan" şehrinin çiğdem kokulu hasretini. Dün gece o giderken de arkasından ne ağlamıştı Egenin İncisi. Gözyaşı ile yağmur ne güzel yarenlik eder birbirine. Güç savaşıdır birbirlerine karşı verdikleri kazananı olmayan, kaybedeni giden olan. Anne-baba kokulu telefon konuşması dirayetini artırmıştı, güzel günler gelecekti.  Çiğdem kokusu geldi ya burnuna bir kez, kendini çerezcide buldu. Önce leblebi dedi, ne renk cevabını aldı. Şaşırdı, duraksadı  bir an mavi dedi sanki mavi leblebi varmış gibi. Başka rengini de bilmiyordu ya o ana dek. Sonra anladı ki nohut burada beyaz leblebi ve çiğdemi sessiz söyleyip çekirdek almak istemedi. Büyüsü bozulmamalıydı çiğdemin. Dört yıl boyunca o şehirden çiğdem almadı.




Canı sıkılmıştı biraz, eve yürüdü. Ne çok özlediği vardı şimdiden. Teybe sevdiği kaseti koydu, "Kalbim Ege' de Kaldı". Aklına kordon geldi. Midye, bira istiyordu hem de çok. Yağmur yağması değiştirmeyecekti düşüncesini, midye bira yapmalıydı kendi tabiriyle. Bir tane bakkal vardı koca sitenin tam ortasında. Ticaret merkezi diyorlardı dükkanların olduğu yere. Çıktı hızlıca evden koşarcasına. Tam bir esnaftı karşısındaki, adam susmuyordu, birayı aldı. Siyah torbaya koydu satıcı, hatta önce gazete kağıdına sardı. Kendini suçlu gibi hissetti bu serenomide. Sanki birayı gömüyorlardı o siyah torbaya. Çok büyük bir günahı saklıyordu,, kimse şahitlik etmemeliydi bira aldığına. Alt tarafı kordonda midye yemek, bira içmek istedi. Yok bu da olmadı, özlemler katlanıyordu. Eve gidip yatmak en iyi seçenek gibi göründü gözüne, bu saatten sonra yemek de yenmezdi zaten, canı çok sıkıldı bu işe.

Erkenden uyandı, çocukluktan beri hep erken uyanırdı zaten. Ev arkadaşları uyuyorken sürpriz yapmak istedi, gevrek alacaktı onlara. O ana kadarki en sempatik esnafla tanıştı bu yeni şehirde. Gevrek deyince İzmirlimisin dedi fırıncı abla.  Evet, anladı. Oysa simit yerine gevrek demekmiş ipucu. Olsun anladı ya, en lezzetli yiyecekti artık onun için bu şehre ayak bastığından beri. 

Gevrek yerken kordondaydı artık, kordonboyu faytonla geziyordu. İzmirlilere bir soru Karşıyaka' dan Güzelyalı' ya mı bakmak daha güzel akşamları, yoksa Güzelyalı'dan Karşıyakaya mı. Pucca'ya bu vesileyle saygı ile selamımı ileteyim. Valla o an hiç farketmezdi. Arkadaşlarıyla Sapanca gölüne gideceklerdi, iki saat sürer diyorlardı. Bir an düşündü ben iki saatte Çeşme' ye gider kumru yer, geri dönerim. Gözünde büyüdü yol. Oysa ucunda Alaçatı olsa büyür müydü o mesafe. Çeşme deyince Bülent Ersoy' un bir şarkısı vardı "Sevdiğim var gurbette, onu sevdim Çeşme' de adaklarım var benim gelip gitsem İzmir' e.". Gurbette en çok şarkılar anlam kazanıyor. 


Ben bunca yıl sonra bunları neden mi yazıyorum. Yıllar sonra, geçmiş günlerden bir arkadaşımla konuştum bugün, uzun uzak gurbette günlerini eskitiyor.  İzmir özlemi sarmıştı benliğini. Çiğdem özlemini anlattı, kokusu yine burnuma geldi çiğdemin. Hatırladım boyozsuz günlerimi, boyoz yumurtaya hasret ben boyoza o günlerde. Belki kumrular taşır uzak diyardaki arkadaşıma lokma tadında selamımı. 

Kendimi iyi hissettim, sıcak bir dokunuş oldu duygu dünyama samimi sohbeti.  İzmir' in ne özlemi ne hikayesi biter burda. Hele biz İzmirlilerin kalbindeki yeri var ya, yok iste bulamıyorum kelime karşılığını. İlkler var ya bizim ilk aşkımız hep İZMİR..

Kahvemin yanında torpil, kahvenin tadı daha mı güzel bu akşam, yoksa birazdan yiyeceğim çiğdemin kokusu mu karıştı kahvemin tadına. 



Yorumlar

Popüler Yayınlar