UShaka Marine / Güney Afrika -2-



Güney Afrika' nın ikinci büyük şehri Durban' da büyüleyici bir yerdeyiz, UShaka Marine World. Burası bir tema parkı aslında, içinde plajı, tehlikeli ve sevimli hayvanları, eğlence parkı, yemek alanları ve alışveriş yapabileceğiniz mağazaları var. İçeri girişte almak istediğiniz aktiviteye uygun olarak ücret ödüyorsunuz ve bunu belirten bir bileklik takılıyor kolunuza, aynı otellerdeki uygulama gibi.  Ziyaretçilerine bol miktarda eğlence ve adrenalin vaat ediyor bu büyük park. 







Ana kapıdan içeri adım atmamızla birlikte uzun bir bilet kuyruğu bekliyor bizi. Kuyruk uzun ama keyifli, bir çok milletten ve kültürden insan var. Size sıra gelene kadar epey renkli sahne ve sohbete tanıklık ediyorsunuz. Tabii ki ilk sorular nerelisiniz oluyor. İnsanoğlu her yerde bir bağ bulmaya çalışıyor. İlk etkileşim hep bu bağı keşfetmek adına.

Güney Afrika , hem siyah tenli hem de beyaz tenli insanlardan oluşuyor. Yıllar boyu hem Hollanda, hem de İngiliz sömürgesi oldukları için farklı kültürler birlikte yoğurulmuş bu topraklarda. 





Birbirilerini çok seviyorlar mı sorusunun cevabı var mı bilmiyorum doğrusu. Ancak zaman çok da beyaz tenli insanın lehine işlememiş bu topraklarda. Siz buna geçmişin intikamı mı dersiniz, çekilen acıların dışavurumu mu siz seçin gayrı.  Geçen yıllar, hava kararınca bazı bölgeleri beyaz tenliler için güvenilir olmaktan çıkarmış. Bize yapılan ilk uyarı akşam hava karardıktan sonra, özellikle tenha mahallelerde çok gezmeyin oldu. Otelin kapısında bile, hayatınızı kaybetmenizden sorumlu değiliz yazıyordu. Çok ürkütücü geliyor kulağa değil mi? Biraz düşününce, durum aslında bu kadar belirgin olmasa da bir çok ülkenin bazı mahalleleri için benzer uyarı geçerli. Yaşam günlerini tüketirken, ayrımların dünyası da bir o kadar genişlemiş.  Ancak çocukların dostluğu için aynı şey söylenemez. Afrika' nın iki yüzü birlikte yüklenmişler ağırlığı. Sömüren de, sömürülen de birleşmiş artık ortak yazgıda. Afrika'nın yarına dair umudunu ise bu iki yavrunun gözlerindeki bakış taşıyacak.







Topraklarla değişmeyen bir başka gerçek ise ekmek parası davası. Müşteri bekliyor belki de bilinen en eski taşımacılık yöntemiyle bu Afrikalı vatandaşlar. Kim çekiyor bu araları diye soruyorsunuz değil mi, maalesef bunu çeken bir at yok. Yük yine ellerde, ayaklarda bir çok alanda olduğunu tahmin ettiğiniz gibi. Yaklaşık 30 dakikalık bekleyişten sonra kolumuza bilekliklerimizi takıyoruz. 







İlk olarak bir eski gemiye yönlendiryor park bizi. Epey eski bir geminin içine girip, suyun altına ineceğiz. Su dediğime bakmıyorsunuz değil mi, burası okyanus aman diyeyim bir yanlış anlaşılma olmasın aramızda. Bu metal yığının içinden , okyanusun altına gireceğiz.







Durum bundan iyi anlatılabilir miydi, sanmıyorum. Artık okyanusun dibindeyiz, hoş mu geldik, neyle karşılaşacağız yazıyı okuduğumuzda belirsiz. İlk anda hissettiğim biraz tedirginlik, abartmayın korkmuyorum tabii ki. Sadece bilinmezliğin endişeli hali işte.  Bakalım bizi neler bekliyor bu büyüleyici dünyada.




Sanırım buranın akvaryum olmadığını, okyanusun canlı görüntüsünün bir fotoğrafı olduğunu hatırlatmama gerek yok. Rengarenk 
balıklar, kayıp balık nemoyu mu gördüm arada :). Okyanus tüm renklerini sunuyor misafirlerine. Sanki bir bayram havası var suyun içinde. Kolay değil çok uzun yollardan gelen insanların kesişim noktasının başrol oyuncuları şu anda onlar. En çok çekik gözlüleri seviyorum, her an yanınızda bir çekik gözlü fotoğraf çekebiliyor. Seyahate verdikleri öncelik ve farklı kültürlere karşı gösterdikleri derin saygıya hayranlık duyuyorum bir kez daha.





Ya yandaki şu asilzadeye ne dersiniz, nasıl da kendinden emin yüzüyor, buralar bizden sorulur edasını taşıyor bakışlarında. Biraz ürkütücü bir balık türü de olsa sevimli bir yanı da var. Belki de bizler biraz gücü seviyoruzdur. Buralarda gücü elinde tutan da o. Biraz korku, biraz saygı ,biraz da merak sanki bizimkisi.  Her gün karşılaşmıyoruz kendisiyle. Genelde haberlerde ya da film dünyasında çok da sevimli olmayan konularla tanıyoruz kendilerini.




Telaşa bak, sadece balıklar değil buraların sahibi der gibi. Ben de varım ben de varım der gibi gösteriyor kendini. Tabii ki varsınız, hayvanlar dünyasında hem bir hiyerarşi var, hem de doğal beslenme dışında birbirlerinin yaşamlarına saygı. Biz insanlar da keşke bizimle birlikte yaşayan canlılara aynı saygıyla yaklaşabilmeyi öğrenebilsek.  Sosyal mesajımı da vereyim istedim yeri gelmişken.


Anlatılacak detay epey çok hala bu parkta. Yavaş yavaş çıkma zamanı okyanusun dibinden. Kahve zamanım geldi, çıkayım soluklanayım biraz, nabzım hızlandı buralarda. Siz de kahve için, yeni yazılara meraklanın.

Yorumlar

Popüler Yayınlar