Bir İlişi Hikayesi-1

Yıllardır gitmek istediğimiz, ancak bir türlü gidemediğimiz bir yerdi Kastamonu İlişi. Eşimin annesinin memleketiydi, yıllarca eşim ve ailesi tarafından anlatıldı güzelliği. Resimlerde gördüm, o yeşilliğin huzur veren yanını. Bu sene kararlıydık. Ancak 23 saat süren yolculuk zamanlamanın ne kadar yanlış olduğunu fazlasıyla hissettirdi her anında. Bir bayram yolculuğu klasiğiydi yaşadığımız. Yollar boyunca bitmeyen araç konvoyu, kazalar. Herkes İstanbul' dan çıkmış yola, memleket hasreti giderme telaşındaydı. Yollarda mola verenler, sahur yapanlar, namaz kılanlar. Hatta ümidini kaybetmiş uyuyanlar, bekleyenler, düşünenler ile doluydu. Oğlum kaç saat var varmamıza diyor; aldığı 6 saat cevabı ile uyuyor, epey bir uyuduktan sonra uyandığında hala 5,5 saat olduğunu duyunca hayal kırıklığı yaşıyordu. Yolun son 1 saati ise uçurumlarla bezenmiş dar ve virajlı bir süreçti. Gerçekten Karadeniz geçit vermiyordu. Peki değdi mi, hem de çooookk.. Tek kelimeyle muhteşemdi.


Köye vardığımızda annemizle bir akrabamız karşıladı bizi. Eve doğru dar bir yoldan, otların arasından tırmanarak, biraz da nefes nefese vardık. Karşılaştığımız ev, tahta bir evdi. Yıllara meydan okuyordu adeta. Kapısının önünde bir süre oturup, soluklandık. İzmir' in bunaltan sıcağından o kadar farklıydı ki burada alınan her bir nefes. Daha o an, bu tatilin bana çok iyi geleceğini, iyi dinleneceğimi hissetmiştim.




Böyle bir manzaraydı evin dar ama favorim olan odasının penceresinden dışarısı. Yeşilin her tonunun arasından kendini nazlı bir gelin gibi gösteriyordu maviş karadeniz. Kuşlar bu güzelliğe nameler düzüyordu. Meyveler ağaçlardan sarkmış, şahit oluyorlar bu tabloya. Ben ise karşılarına geçmiş bir ressamın eserine bakarken hissetiği hayranlığın derin hazzı içinde, bu anların bitmemesi için yalvarıyorum adeta.




Karadeniz köyleri bizim Ege köylerinden çok farklı. Evler birbirinde aralıklı olarak yer alıyor. Her biri yeşillerin arasında kendine özgü mimarisiyle tahta evler. Bu oksijen korkarım çarpacak beni diye düşündüm. Şehir çocuğu olarak büyüyen ben ağaçta cevizi gördüğümde üniversite öğrencisiydim :)))
Bu kadar yeşil ve temiz hava bana çok fazla idi.


Kuş sesleri, köpek ulumaları ve serin Karadeniz havasında, pencere kenarında uzun uzun dinleniyordum. Ezan sesleri geliyordu yakınlardaki camilerden.


  

Ben hipnotize olmuş bir halde seyrederken doğanın eşsiz güzelliğini, eşimin hadi annem bize köyü gezdirecek sözüyle kendime geldim. O anda köpek korkumu bile bir kenara bırakmıştım. Bir an önce kavuşmak istiyorum yeşilin huzur veren şefkatine..

Yorumlar

  1. Ahhh cennete düşmüşsnüz bilirim o güzel köyleri

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hem de ne cennet, ömrümün geri kalanını geçirmek isterdim orda. Ama maalesef kışın köylerde insan kalmıyor, iş yok.

      Sil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar